Friday, April 27, 2007

Tek başına cumartesi

Bugün tek başıma bir cumartesi geçireceğim. Nazlı şu an babası ile parkta. Öğlen yemeğini babaannesinde yiyecek. Uykuya eve gelecek. Sonra tekrar babası ile çıkacakalar. Bu tek başıma cumartesi inşallah bana iyi gelecek. Son zamanlarda çok gerginim çünkü, çok da yorgun, çok da bezgin. Bahardan mıdır, hiç sanmıyorum.

Tuesday, April 24, 2007

Ben bu günün hiç gelmeyeceğini sanmıştım

Suratım Nazlış'ın pastel boyaları ile yeşile boyanmış;

Üzerimde hamile iken giye giye belini gevşettiğim için sürekli belimden düşen eşofmanım;

Balkondaki çamaşırları toplar;

Makinedekileri boşaltır;

Boşalttıklarımı asar;

Ve bir yandan da annemden öğrendiğim gibi teflon tavada pişirdiğim börek yanmasın diye mutfağa gidip gelirken;

Fark ettim ki;

Çok da uzun olmayan bir zaman öncesine kadar sadece annemin yapmakla yükümlü olduğuna inandığım, benim dünyamın dışında olan, kendime adeta yakıştıramadığım işlerle geçiyor günlerim.

Evet, kitap okuyorum, bulduğum her vakitte; kendi bloglarımı yazıyorum, başkalarının bloglarını takip ediyorum; bir tür terapi olduğunu fark ettim, örgü örmeyi öğrenmeye çalışıyorum; doktora tezimi yazma psikolojisine girmeye çalışıyorum...

Ama günümün çoğu yemek yaparak, ortalık toplayarak ve birşeyleri düzen içerisinde tutmaya çalışarak geçiyor, ya da bu işleri düşünerek.

Eskiden yemek yediği tabağı bile mutfağa götürmeyen ben, çorabının yerini bile annesine soran ben, 26 yaşına kadar suyunu annesinden istemiş olan ben.

Bugün işte öyle perişan bir halde evin içinde dört dönerken farkına vardım durumumun. Tuhafıma gitti. Halimden memnun olmadığımdan değil, benim seçimim bu, zaman zaman tereddütlerim olsa da asla pişman değilim. Ama galiba bir evin annesi olduğum gerçeği dank etti kafama. Sadece annelere özgü sanılan işlerin artık benim sorumluluğum olduğu gerçeği. Tuhaf işte. Artık çocuk değil de anne olmak, bir evin sorumluluğunu taşımak.

Galiba ben bu günün hiç gelmeyeceğini sanmıştım.

Friday, April 20, 2007

Kitap+evi

Bir türlü bitiremedim bu yazıyı, bu sefer kararlıyım bitireceğim, o yüzden çabuk çabuk yazacağım.

Eğer kitap okumayı siz de çok seviyorsanız;

Kitap okuduğunuz, kitaplarınızı aldığınız yerler sizin için de çok önemliyse;

İstanbul'da ikamet ediyorsanız;

Bebek Yokuşu'nun Bebek başındaki Kitap+evi'ne gidin, içi kitap dolu o kocaman köşkü uzun uzun gezin, aldığınız kitaplara kitapevinin cennet bahçesindeki kafede göz atın ağır ağır.

Ve tüm bunları yaparken, hayatının kitapevini bulduğu için hayatının aşkını bulmuş kadar mutlu olan beni düşünün, oraya her gidişinde en fazla yarım saat kalabilen ve henüz kafesinde oturma zevkini tadamamış beni.

Annenin Günlüğü

Öteki bloguma kendimle alakalı şeyler yazmamaya çalışıyorum mümkün olduğunca çünkü adı üzerinde o benim "Annelik Günlüğü"m, Nazlı'ya ve benim Nazlılı hayatıma dair o günlük.

Ama her ne kadar kendimi artık birincil olarak "Nazlı'nın annesi Nihan" olarak tanımlasam da benim de Nazlı'dan bağımsız (tabii mümkün olduğu kadarıyla) ve kendime ait bir hayatım ve de bu hayata dair paylaşmak istediklerim var. Bunları "Annelik Günlüğü"nde yazmak istemediğimden ben de kendime yeni bir blog açtım, adını da "Annenin Günlüğü" koydum.

Zamanım el verdikçe, aklıma takılanları, paylaşmak istediklerimi buraya yazacağım. Nazlı'nın serüveni ise öteki blogda devam edecek.