Wednesday, August 15, 2007

Ne kadar zamandır yaz(a)mıyorum bloguma. Ama sanmayın ki yazmak istemedim. Aslında kafamda bir sürü yazı yazdım yazmasına da, bir türlü kelimelere dökemedim bu yazıları.

Mesala canım arkadaşım Aslı'nın Türkiye'ye gelmesi ve 2 sene sonra nihayet görüşmemizle alakalı bir yazı yazdım kafamda.

Sonra, mezun olduğum okulda ilk defa mecburiyetten değil de zevk olsun diye geçirdiğim ve de çok da iyi ettiğim yaz dönemi boyunca edindiğim izlenimlerle alakalı bir yazı yazdım. Gençlerin nasıl da-hala-ne istediklerini bilmez bir halde oradan oraya sürüklenmelerine çok şaşırdığımı, nedendir bilinmez benden sonraki jenerasyonların daha bilinçli, daha kararlı, daha hayattan ne istediklerini bilen çocuklar olacağına dair inancımın nasıl da yerle bir olduğunu anlattım yazımda. Bir de bu duruma çok üzüldüğümü ve de büyümükte olan bir kız çocuğu annesi olarak, kızım da onlar gibi olursa diye nasıl da endişelendiğimi...

Sonra hayatın aslında pamuk ipliğinin ta kendisi olduğuyla alakalı bir yazı yazdım. Siz birşeyler için çabalar, birşeyler uğruna gözyaşı dökerken, biri çıkıyor karşınıza ve Nazlımın deyimiyle "hop diye" kafanızdaki sorulara cevap oluyor, ne yapayım derken, "şunu yap" diyor, hem de içinizi güvenle doldurarak. Daha önce hiç tanımadığınız, muhtemelen bir daha hiç görmeyeceğiniz, hayatınızın sadece ve sadece 6 haftasını beraber geçirdiğiniz bir insan... "Allah'ım bana gönder" diye dua ettiğim ak sakallı bilge dedenin kadın suretine bürünmüş hali olarak hayatıma giriyor ve de çıkıyor ama arkasında ne istediğini nihayet bilen bir Nihan bırakıyor.

Tabii ki "Türkiye ne olur çöl olmasın" diye bir yazı da yazdım. Hatırlıyorum çocukken gazetede okumuştum, Türkiye şu şu zamanda çöl olacak diye... O zamandan beri korkulu rüyam olan susuzluk işte gerçekleşiyor dedim. Bu bizim hatamız dedim, çocuklarımıza çiçeksiz, ağaçsız bir Türkiye bırakıyoruz, dedim. Ben şimdi bu durumda nasıl ikinci bir bebek yaparım, dedim.

Ben tam bunları derken, Melih Gökçek konuştu, işi siyaset bilimi olan birisi olarak, blogumda olsun siyasetten uzak kalma kararımı bozarak "nasıl yani" diye bir yazı yazdım. Artık Melih Gökçek'i hep bir kova içerisinde yıkanıp, üstünden dökülen sularla çiçek sularken hayal edeceğimi anlattım. Ankara'dan uzak bir Ankaralı olarak, Ankara'daki duruma üzüldüm ama tüm bunlara rağmen bir siyaset mucizesi olan Melih Gökçek'i de yine de takdir ettim. Herşeye rağmen bu kadar destek takdir edilmez de ne yapılır diye sordum.

Sonra tabii seçimler geldi geçti, bu konuda yazmama kararımı korudum ama şunu da merak etmeden geçemedim, biz neden bu kadar yaftacı bir milletiz?

Tüm bu yazıları kafamda yazarken, bir yandan da doktorama geri döndüm, son defa ve kesin olarak, konu değiştirme, bölüm değiştirme ve hatta okul değiştirme gibi fikirleri "hop diye" kafamdan atarak. Niye bu kadar zorlandım, neden bu kadar uzun sürdü, bilemedim.

Günlerim deste deste makale okuyarak geçiyor şu an, bir de şu ana kadar yazdıklarımın üzerinden geçerek.

Sonra dünyanın en atletik olmayan spor severi olarak, bir senedir ara verdiğim spora yeniden başladım.

Kuzum iyi, artık çişini tuvalete yapıyor, yoğurt ve sebze çorbası içiyor. Çok çok ama çok çok konuşuyor.

Hayat işte böyle devam ediyor...

6 comments:

YILDIZNAF said...

Merhaba,
Yine duru bir dille hersey cok guzel anlatilmis, bu kadar yogun olmana ragmen her konuyu birbirinden daha guzel incelikle anlatabilmek buyuk basari...Yine cok keyifli bir okumaydi...Su messanger sahsi ve aranizda gecenleri cok merak ettim...Zira ben de bazen buna benzer deneyimler yasiyorum, en son kuafore gidince yasadim....

denizanasi said...

politika konusunda resmen 3 maymunu oynuyorum. çünkü okudukça, gördükçe kalbim sıkışıyor. ne kadar üzülsem de üzüleyim birşey değişmiyor. bu arada tuvalet için tebrikler :)) darısı başımıza..

Nihan said...

Yildiznaf,
Iltifatlarin icin cok tesekkur ederim. Benim messenger'im hocam. Bu yaz eski okulumda (Bogazici ve ben de senin gibi Uluslararasi İliskiler mezunuyum) yaz okulunda bir ders acildigini gordum. Politics and Literature diye. Edebiyati cok severim ama ders tez konumla hic alakali degil, ama ben tezimden o kadar sıkılmıştım ki, degisik birseyler okumak, ogrenmek iyi gelir dedim. Dersi veren hoca (yani messenger) hayatimda gordugum en tatli en derdi gercekten de sadece ogretmek olan insan cikti. Ben de ona tezimi yazamadigimi cunku tez konumu sevmedigimi falan anlatti. Ve benimle sadece yarim saat konusarak bana bu tez konusunu en basta neden sectigimi hatirlatti. Cesaret verdi bana yazma konusunda. VAzgecmemem gerektigini soyledi. VE gercekten de ben Nazli dogdugundan beri hergun "Allahim bana ak sakalli bir bilge dede gonder de bana ne yapmam, neyi nasil yapmam gerektigini soyle" diye dua ediyordum. Ve hocam resmen dualarima karsilik oldu. Boyle iste...

Nihan said...

Denizanasi,
Benim politika konusunda 3 maymunu oynamamin sebebi acikcasi goruslerimin (galiba) fazla radikal olmasi. Asiri tepkiler aldim bir iki kere konustuktan sonra. Ama su kadarini soyleyeyim, beni en cok halkin onlar ve bizler seklinde bolunmeye calisilmasi uzuyor. Neye gore bolundugumuzu de anlamiyorum. Nasil sen osun, bu da su, diyoruz, dedigim gibi nasil bu kadar yaftaci olduk anlamiyorum.
Tuvalet konusunda tam bir basari elde etmis sayilmayiz aslinda, cunku Nazli buyuk tuvaletini beze yapma konusunda direniyor. Ben de zorlamiyorum, zaten zorlamasam ne olacak... Insallah siz en kisa zamanda kesin basari elde edersiniz.

Defne said...

Seni okumak büyük keyif Nihan, Papatya'ya da söylediğim gibi; sen hep yaz emi :). Ne hoş bir ak sakallı dede deneyimi bu :).
Sevgiler.

Nihan said...

Teşekkür ederim Defne,
Ben de senin geri dönmene çok sevindim.